Afrika’ya gitmek için çeşitli tıbbı önlemler almak gerekiyor. Öncelikli ve en önemlisi vasiyetini yazmak, borçları ödemek gibi önlemlerdir. Daha sonra ise bazı aşıları yaptırmak gerekiyor. Sarıhumma aşısı ise önemlidir. Ülkemizde bulunmadığından ben bu aşı için Sankt Petersburg’a gitmek zorunda kaldım. Bu aşının yapıldığıyla ilgili belge olmasa ülkeye alınmayacağımızı söylemişlerdi bana. Gerçi biz havaalanına indiğimizde aşıyla ilgili hiçbir belge talep etmediler. Bu belgenin daha çok hastalığın yaygın olduğu yağmur mevsimlerinde talep edildiğini sonradan öğrendik.
Zor ve macera dolu gezide yol arkadaşım, dostum Elvin.
Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa. Gece geç saatlerde Addis Ababa’nın Bole Uluslararası Havaalanı’na indik. İlk izlenimim: Büyük mutluluk. Zira bu ülkeye ayak basabileceğime inanmıyordum. Buraya gelene dek o kadar engelle karşılaşmıştım ki aylar süren vize sıkıntısından tut da Göçmen Bürosu polisi tarafından durdurulmaya, iç karışıklık nedeniyle ülkeye alınmama endişesine kadar. Azerbaycan’ın Etiyopya Büyükelçiliği mevcut. Biz başvurumuzu yaptığımızda elçilik Etiyopya’da var olan gergin toplumsal siyasi durum yüzünden gelmememizi önerdi. Her şeye rağmen işte, buradayız.
Havaalanında her türlü ortam oluşturulmuş, istersen otur, istersen yat uyu.
Birçoğu böyle de yapıyor.
Uçakta yanıma bir Türk vatandaşı oturmuştu. Addis Ababa’da çalışıyormuş. Ona şehirle ilgili izlenimlerini sordum, dedi ki siz beyaz adamsınız, beyazlar ise Afrika’da dikkatli olmalılar. Bir de ceplerimize dikkat etmemizi önerdi. Bu yüzden de para ve belgeleri küçük bel çantasında taşıyordum. Uçaktan indikten sonra pasaport kontrol noktasına yaklaşıyorsunuz.
Burayla ilgili çok acı anılarım var benim. Pasaport kontrolüne gelmeden solda Göçmen Bürosu bulunuyor. Bizi burada saatlerce tutacaklar, sonra da ülkeden deport etmek isteyecekler. Bunun için ayrıca bir yazı hazırlamam gerek. Etiyopya Havaalanı’nda turistleri ilk karşılayan yerli halkla birlikte sağa sola koşuşturan dev lağım farelerini de belirtmeliyim. Tam bir ev sahibi gibi davranıyorlardı.
Bole Havaalanı’nda Duty Free.
Hristiyan bir ülke olan Etiyopya’da ilgimi çeken anlardan biri havaalanında Müslümanların ibadeti için her olanağın oluşturulmasıydı. Burası abdest alma bölümü.
Burası ise mescit.
Dinlenme odası olarak kullananlar da var.
Bu adam bizi otelimize götürecek olan şoför. Otelden yollamışlar.
Otelimiz.
Otele yerleştiğimizde artık gece yarısını epeyce geçmişti. Buralarda yemek sorunu yaşayabileceğimizi tahmin edip yiyeceğimizi yanımızda getirmiştik. Çok acıkmıştık. Fotoğraftan belli mi, bilmiyorum.
Balkondan bakınca şehir böyle görünüyor.
Penceremizin biri kiliseye bakıyor.
Geceleri kilisenin ışıkları her tarafı aydınlatıyor.
Sabah erken kalktık. O gün yapacak çok işimiz vardı. İlk işimiz vakit kaybetmeden kahvaltı için yemekhaneye inmekti.
Katlardan korkunç kokular geliyordu, böyle bir kokuyu belki de hayatımda ilk defa hissediyordum. Kendimizi yemekhaneye zor attık. Burada yemek namına neredeyse hiçbir şey yok.
Kahvenin memleketi ve anavatanına gelip de tek kullanımlık hazır kahve içmek.
Aslan, Etiyopya’da hâkimiyeti temsil eden kutsal simge sayılıyor.
Onların bayraklarında ve birçok sokak ve meydanda, otelde rastlayacağınız bu aslan simgesi aslında dini kökenlere dayanmaktadır. Yahuda’nın aslanı Ahd-i Atik’te geçer.
Eskiden Etiyopya’nın bayrağında pençesinde haç taşıyan taçlı aslan bulunmaktaydı. Bu, ülkenin Hristiyan kilisesine olan bağlığını anlatıyordu. Günümüzde ise bayrağın üzerindeki aslan kaldırılmış.
Addis Ababa Afrika’nın en büyük şehirlerindendir. Aynı zamanda ticaret ve diplomasi merkezidir. Bu yönüyle oraya Afrika’nın Brüksel’i de denebilir. Kıta için arz ettiği önem açısından ona bazen Afrika’nın başkenti de diyorlar.
Şehrin merkezi bile insana yıkık, ücra yerleri hatırlatıyor.
Etiyopyalılar gezegenin en eski halklarından sayılıyorlar.
Addis Ababa Amhar dilinde yeni çiçek anlamına geliyor. Ancak şehri gördükten sonra tercümenin doğruluğundan şüpheye düşüyorsunuz. Çinliler şehirde büyük çaplı inşaatlara başlamışlar; burada büyük bir nüfuza sahip oldukları söyleniyor. Belki onlar bir şeyler başarabilirler. Genel olarak yurtdışı gezilerim sırasında şöyle bir kanıya vardım ki Çinlilere kendi ülkeleri dar geldiğinden dünyanın bütün ülkelerine dağılmışlar. Gittiğim Avrupa ve ya Afrika şehirlerinde çok sayıda Çinliye rastlamadığım yer yoktu. Ayrıca her yere toplu hâlde gidiyorlar.
Addis Ababa’nın sokakları.
Şoför ve rehberler bize arabaların camını açarken dikkatli olmamızı sıkı sıkı tembih ediyorlardı, hırsızlar arabadan eşyalarımızı alıp kaçabilirlermiş. Düşüne biliyor musunuz, gündüz vakti! Ancak şunu da söyleyeyim ki Avrupa da artık bu yönüyle Afrika gibi. Dublin’in merkezinde bir günde tam iki kere gözümün önünde insanların kolundan çantalarını kapıp kaçtılar.
Şehirde otobüs durağı. Dayanılmaz sıcakta uzun süre araç beklemek normal bir durum.
Alışveriş merkezi.
Yoksulluk Afrika’nın neredeyse birçok şehrinin kimliği gibi. Sokaklarda adım başı pis kokan, kirli, eski püskü kıyafetli evsiz insanlara rastlıyorsunuz. İçiler acısı durumdalar. Üstelik burası başkent, ülkenin kalbinin attığı yer.
Addis Ababa’da bilim meraklılarının gideceği ilk önemli yer Etiyopya Ulusal Müzesi’dir. Burada ünlü Bayan Lucy’nin fosili bulunmakta. Lucy, 3.2 milyon yıl önce yaşamış insana benzeyen canlı türünün ilk örneğidir. Tahminlere göre yüksek bir yerden düşerek ölmüş. Müzede Etiyopya sanatına, tarihine, kültürüne dair çeşitli eserler de bulunuyor.
Burası ise müzenin bahçesi. Aleksandr Puşkin’in de kökeni Etiyopya’ya dayanıyor. Addis Ababa’da onun bronz heykeli de yapılmış. Fotoğrafını çekmeyi yetiştiremedim.
Etiyopya’nın Mengistu Haile Mariam diye bir devlet başkanı vardı. Onun iç savaş sırasında yaptığı katliamları yansıtan Red Terror adlı müzesi de burada bulunuyor. Müzede katledilen insanların kemikleri, kıyafetleri, kurbanların, uğradıkları işkencelerin fotoğrafları, tarihi belgeler dikkat çekiyor. Bir oda sırf baskı rejimi kurbanlarının kafatasları, iskeletleriyle dolu.
Burası başkentin en büyük üniversitesi.
Üniversitenin güzel bir parkı da mevcut.
Parkın içinde Etnografya Müzesi bulunuyor.
Etiyopya halklarının gelenek göreneklerini öğrenmek için çok faydalıdır. Ancak tarih ve kültürle ilgilenmeyen insanlara sıkıcı gelebilir. Şahsen benim etnografyayla ilgilenen bir insan olarak ilgimi çekti.
Elvin de pek sıkılmış gibi durmuyor.
Süpermarketleri bizim köy dükkânlarına benziyor.
BİRA Aziz George’un birası. Dini metinlere göre bu aziz iblisi öldürmesi ile ünlenmiştir. Şimdi ise adı bira üretiminde reklam unsuru olarak kullanılmaktadır.
Arkadaki kamyon da Aziz George’un birasını reklam yapıyor.
Başkentte bir kafedeyiz.
Bu adam bizim şoförümüz. Bizi beklerken boş zamanlarını değerlendirmeyi başarıyor.
Başkent gerçekten şehirden ziyade köyü hatırlatıyor.
Yolların çoğu berbat durumda.
Kaldırım boyunca çok fazla hırdavat dükkânı bulunuyor.
Çocuğunu bu şekilde sarıp taşıyan annelerle sıkça rastlıyorsunuz. Unutmuş olduğumuz manzara.
Şehirde kiliseye sıkça rastlıyorduk.
ARABALAR Sovyet arabalarını başkentin sembollerinden saymak mümkün. Her ülkenin kendine özgü taksi modelleri bulunur, buradakiler ise hiçbirine benzemiyor. Sovyetler Birliği’nin eski arabalarını, en çok da Vaz 2101’in en eski modelini taksi olarak kullanan dünyanın tek ülkesi. Bu arabalar SSCB’nin Etiyopya ile eski arkadaşlığından baki kalan tek unsur. Seksenli yıllarda Sovyetler Birliği ihraç edemediği arabalarını arkadaşlık jesti adıyla Etiyopyalılara satmışlar.
Artık Addis Ababa’ya veda etme vakti. Sıradaki durak Dire Dawa şehri. Bu şehir Addis Ababa’nın 500 km kuzeyinde bulunuyor. Şehrin havaalanında inip dünyanın en eski kale şehirlerinden olan ve Etiyopya’nın tek Müslüman şehri olan Harar’a gitmeyi düşünüyoruz. Ancak bizim Dire Dawa’nın Tigray Kabilesine ait isyancılar tarafından kuşatıldığından henüz haberimiz yok. Bunu havaalanına indikten sonra öğreneceğiz. Dire Dawa gezisiyle ilgili buradan takip edin.