Çocuklarımızla ilgili ne güzel ümitlerimiz var: Bilim insanı olsun, dahi olsun, iyi ameller işleyen evlat olsun, vatansever olsun, yaşlandığında anne babasına destek olsun, ahlaklı olsun, güçlü olsun, sağlıklı olsun, olsun, olsun… İsteklerimiz onları gerçekleştirmek için yaptıklarımızın karşılığında ne kadar da cılızlar: Çocuklarımızla ilgili endişelerimiz anne rahmindeyken onun cinsiyetidir, dünyaya geldikten sonra ise iyi giyinmesi, bakımlı olması. Onun sebebi de kendimize laf gelmesin yahut arkamızdan konuşulmasın diyedir.
Bir ebeveyne: “Çocuğuna ne verdin?” diye sorarsak, “Sevgi!” diyecektir. Burada Maksim Gorki’nin sözü aklımıza geliyor: “Çocuklarını sevmeyi tavuklar da başarıyor. Ama onları eğitmeyi başarmak – yetenek ve zengin hayat bilgisi gerektiren önemli bir devlet işidir.” Aslında gerçek sevginin ne anlama geldiğini bence çoğu ebeveyn bilmez. Sevmek, yani ne? Seven insan sevdiği için ne yapar? Hastalandığında doktora götürmek, giydirmek, beslemek, okula göndermek, birisi çocuğun kalbini kırdığında kavga etmekle iş bitmiş sayılır mı? Sağlam kişilik şekillendirmek için devamlı işler yapmak daha çok sevgi gerektirmiyor mu?
Sevgi, kendisini sevdiğin kişi için faydalı olan, hoşlanmadığın meşakkatli işleri yaptığında gösteriyor. Hoşlandığın, zor olmayan işlerle ise sevdiğin kişi için faydası olsa bile sevgini ölçemezsin. Merhamet duygusundan kaynaklanan işler de sevgiyi göstermez. Aksi hâlde tanımadığın, muhtaç birine yardım etmek de sevgi sayılırdı. Sahiplenmek duygusundan kaynaklanan coşku da sevgi sayılmaz. Aksi hâlde bahçemizi duvarla ayıran komşuyu uyarmak için elimizden geleni yapmak da toprağa sevgi sayılırdı.