“İlk söz ne idi?”
“Ol!”
“İlk ne oldu?”
“Kalem.”
“Sözle kalemi yarattı. Söz her şeyden önceydi. Peki, ikinci söz neydi?”
“Tanrı sonsuz sessizliğini yalnızca bir defa tek kelimeyle bozmuş.”
“Neden özellikle Kalem?”
“Tanrı kıyamete kadar bütün olanları mürekkep şekline getirdi. Kalem dışında hiçbir varlığın onu içine çekecek gücü yoktu.”
“Kalemle kim yazar?”
“İnsan.”
“İnsan kalemden sonra mı yarandı?”
“Kalem insandır zaten.”
“İki farklı şey aynı olur mu hiç?”
“Deniz ve su gibi. İnsanın hakikati kalemdir, kaleminki de söz.”
“Yazarlık yaratmak mı?”
“Yazarlık, var etmektir.”
“Kalem niye yazdı?”
“Mürekkebi gizli hazineydi, hakikatler, güzelliklerle dolu olan. Tanınmak istedi. Sırlara vakıftı, açıklamak istedi. Sonsuzluğun yalnızlığından kurtulmak için yarattı. Kalem güzelliklerin keşfi, başkalarının gerçekleri görmeleri, kendilerini bilmeleri, kusursuz olmaları için yazdı. Zulmetleri yarıp nuru ortaya çıkarmak, var etmek, mutluluk bahşetmek, hayat vermek, adaleti yaymak, her tarafı rahmetle sarmak için yazdı. O umut verir, yol gösterir, yaşamaya sevk eder, bataklıkta boğulmakta olanların kurtulmasını sağlar, gaflettekileri uyandırır. Kalem yazdı, yazdıkça da yer, gök, insanlar, bütün canlılar, her şey var oldu.”
“Kalemin mürekkebi bitmez mi?”
“Öğrettikçe öğretmenin bilgisi eksilir mi?”
“Kalem kendince mi yazar?”
“Gölgede oturan birisinin gölgeye faydası olur mu? Kalemin hayır bahşetmenin dışında başka bir hedefi, mutluluk yaymanın dışında başka bir isteği yoktur.”
“Kalemin ilk sahibi kim?”
“Tanrı onu insanları doğru yola yönlendirmesi için seçti. Onun yazmaya başlaması insanlık tarihinin en büyük olayı oldu. O ilk yazarda bütün yazarlar için bir örnek var. Bütün kalemler o ilk kalemin, bütün yazarlar da o ilk yazarın mirasçılarıdır. Yazarlar Haluk ve mahluk, hak ve hak ehli arasında araçlar.”
“Kalemin son sahibi kim?”
“Kalemin son sahibi yok! Yeryüzü kalem sahiplerinden yoksun kalmayacaktır, bu mirası her zaman sürdürenler olacaktır. Tanrı kalem sahipleriyle anlaşma yapmış. Zulmün her tarafı sardığı, insanlığın cehalet karşısında hayrete düştüğü zaman onlar silahlarını ellerine almalı, mürekkebi yazıya dönüştürerek kalplerde alevlenen hasedi, kini söndürmeli, ezilenleri kaldırmalı, ah ve feryatlarla yükselenleri ezmeliler.”
“Ya kalemi eline alan yazar anlaşmayı kabul etmezse?”
“Bu anlaşma anne olmaya benzer, evladın gelişiyle ona bağlanırsın.”
“Kalemin gücü günün birinde tükenecek mi?”
“Mürekkebi tükendiğinde.”
“Bu sözlerin muhteşem bir etkisi var… Ne olduğunu bilmiyorum ama var.”
“Sadece kalbimden, aklımdan geçenleri dilime getirdim. Beni bu yola iten durumları…”
“O kalp böyle bir etkiye dayanabilmek için çok güçlü olmalı. Ben dayanamazdım…”
“Çok lütufkârsınız.”
“Asla! Kimsin sen peki? Bunları nereden biliyorsun?”
“Ben… yazarım.”