“Bu şehirde kimse yok! İnsanlarla dolu gibi görünse de başını omzuna yaslayıp ağlayacağın kimse yok. Seni anlayacak, düştüğünde elini uzatıp ayağa kaldıracak biri yok. Bu şehirde milyonlarca insanın içinde yapayalnızsın, kimsesiz ve görünmezsin! Bütün şehir böyle! Ülkeler şehirlerden oluşmuyor mu? Demek ki koca dünyada yapayalnızsın.”
Yaşlı adam, Willy’nin zaten bildiklerini o kadar içten söyledi ki Willy bir an yaşlı adamın onun düşüncelerini okuduğu vehmine kapıldı. Willy on beş yıldır bu şehirde kimsenin olmadığını düşünüyordu. Şehirlerin tamamen boş ve ıssız olduğunu, uçsuz bucaksız bir çölde yapayalnız yaşadığını düşünüyordu…
Fiziksel olarak sağlıklı ama ruhu yaralı olan Willy’yi yeniden hayata döndürmek artık son günlerin yaşayan bir “meleğin” görevidir. Anderson Hastanesi’nde ölüm yolculuğunda geçici misafir olan ölümcül hastalara işte bu adı vermişler. Acıklı olaylardan, kayıplardan, savaşın dehşetinden ve zorlu sığınmacı hayatından sonra son durağı Anderson olan genç Wisam bu görevin üstesinden gelebilecek mi? Willy’yi hayata döndürerek geçmişinde sakladığı ağır yükten kurtulabilecek mi?
Bu kitapta herkes kendi iç dünyasını oluşturan yapbozun eksik parçasını bulacak. Kendi “meleği” ile karşılaşmadan kimse bu hayattan ayrılamaz – o “melek” belki bir insan, belki de bir kitap olabilir.